18 Ekim 2010 Pazartesi

Roma IV

SUÇ VE CEZA ARENASI


Colesseum, Romalılar için sadece bir eğlence yeri değil, aynı zamanda intikam alınan ve adalet uygulanan bir yerdi. Burada Roma İmparatorluğu’nu ele geçirmek isteyenlere neler olacağının mesajı veriliyordu ve iyi kötüyü her zaman yeniyordu.

Oval şekilli bu görkemli yapının uzunluğu 188 metre, genişliği 156 metre, yüksekliği de 48,5 metre idi. Yapıyı toplam 400.000 ton harç bir arada tutuyor ve duvarlar ile sıralar beyaz traverten ve beyaz mermerle kaplI.

Oval arena 86 metre uzunluğunda ve 54 metre genişliğinde. Zemin tahtalarla döşemiş ve kumla kaplanmış. Bunun altında malzeme odaları, silah depoları, gladyatörler, esirler ve ölümle yargılanan suçluların hücreleri yer alıyordu. Hemen yanında aslan, leopar, ayı ve rakibini öldürmek üzere yetiştirilen vahşi köpeklerin tutulduğu ahırlar bulunuyordu.

Colosseum’un ilginç bir özelliği vardı: Arena, özel bir kanal sistemiyle göle dönüşebiliyordu. Zemindeki tahta kaplamalar kaldırılarak bodrum kat suyla dolduruluyordu. Küçük savaş gemileri bu göl üzerinde ölümüne deniz savaşı yaparak seyircilere görsel bir şölen sunuyorlardı. Savaştan kaçıp suya atlayanlar sudaki timsahlara yem oluyorlardı.

Colosseum’daki oturma düzeni, Roma toplumundaki hiyerarşinin önemli bir göstergesiydi. Arenanın hemen önündeki özel locanın kuzey tarafında imparator, hemen onun karşısındaki şeref locasında ise valiler ve belediye meclisi üyeleri oturuyorlardı. Sonraki sıraya senatörler, rahipler, soylular oturmaktaydı. Yukarıya doğru sivillerden ayrı olacak şekilde askerler oturuyordu. Bu bölümde imparatorluk ailesinin kadınları ve Vesta tapınağı rahibelerinden başka kadın oturamıyordu. Kızlar ve kadınlar üst sıralara oturuyorlardı. Geriye fakirler ve kölelerin gösterileri ayakta izleyebildikleri 5000 kişilik bir yer kalıyordu. 50 dizi halindeki sıralar 37 derecelik bir eğimle yükseldiği için arena her yerden rahatlıkla görülebiliyordu. İzleyicileri yakıcı güneşten koruyabilmek için tente çekiliyordu.

Güvenliğe önem veriliyordu. 80 tane girişi kapısı olan Colesseum’un bir kapısı imparator ve mahiyetine ayrılmıştı. Diğer kapıların numarası ve oturma yeri numaraları davetiyelere yazıldığı için gösteri izlemeye gelenler oturacakları yerleri kolaylıkla bulabiliyorlardı. Aynı şekilde gösteri bitiminde alan, her hangi bir karışıklığa izin vermeden boşalıyordu.

Çok sayıda olumsuzluk da yaşanmıştı. İlk başta tahtadan yapılan Colesseum hatalı statik hesaplamalar, kötü işçilik ve kötü malzeme nedeniyle çökmüş ve yanmıştı. En son İ.S. 64’de imparator Neron zamanında yanınca Colesseum’un taştan yapılmasına karar verildi. İmparator Vespasian zamanında başladığı için “Flavium” diye adlandırıldı.

Colesseum’daki gösteri önce vahşi hayvanların birbiriyle yada insanlarla yaptıkları dövüşlerle başlıyordu. Profesyonel hayvan dövüşçüleri bu konuda eğitim aldıklarından kendilerini nasıl savunmaları gerektiğini iyi biliyorlardı. Ama çoğu dövüşçü bu konuda hiç bir bilgisi olmayan dolayısıyla hiçbir kurtulma şansı olmayan suçlular yada savaş esirleriydi. Hayvan dövüşlerinin ardından arenada mahkeme kararları yerine getiriliyordu. En hafif ceza teşhirdi. Bir görevli suçluyu arenada dolaştırıp ne ile suçlandığını ilan ediyordu. İnsanlarda ayıplayıp yuhalıyorlardı. Sırada demir ile dağlanacak yada kırbaçlanacak suçlular vardı. Ölüm cezası farklı şekillerde yerine getiriliyordu. En korkulanı vahşi hayvanlar tarafından parçalanmaktı. Cellat suçluyu bir direğe hareket edemeyeceği şekilde bağlıyordu. Daha sonra aslan, panter yada köpek gibi günlerce aç bırakılmış hayvanlar suçlunun üstüne salınıyordu. Hayvanlar tarafından tamamen yenemeyen bedenler doktorlar yada tıp öğrencileri tarafından incelenmek üzere ceset salonuna bırakılıyordu.

İnsanları tamamen karamsarlığa boğmamak için arada pandomim, mitolojik gösteriler yapılıyor yada çeşitli ülkelerden gelen fil, sincap, zebra, zürafa gibi değişik hayvanlar gösteriliyordu. Ancak gösterilerin en can alıcı noktasını öğleden sonra başlayan gladyatör dövüşleri oluşturuyordu. Gladyatörler parlak zırhları içinde arenaya çıkıyorlar, imparatoru selamladıktan sonra dövüşe başlıyorlardı. Gladyatörlerin büyük bir bölümü yargılanarak buraya gönderilen suçlulardan oluşuyordu. Özel okullarda yetiştiriliyorlar eğer sağ kalabilirlerse özgürlüklerine kavuşabiliyorlardı. İçlerinde suçu olmayıp şan ve şöhrete kavuşarak yükselmek isteyen gönüllülerde vardı. Ama bunlardan çok azı, sonunda sosyal bir statüye kavuşuyorlardı. Geri kalan çoğunluk ise savaş esiriydi. O güne kadar eline hiç kılıç almayanlar bile vardı. İmparatorun selamlanmasından sonra üç çatallı mızrağı ve ağıyla “retiarier”ler; başlık, kılıç ve kalkanıyla “secutor”lar ikişerli yada grup olarak dövüşmeye başlıyorlardı. Müzik ile ortam ısınıyor ve gösteri akşama kadar sürüyordu.



Şimdi Colosseum olarak bilinen Flavium amfitheatrı, Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile sessizliğe gömüldü. Depremler zarar verse de küçük zanaatçılar ve evsizler için bir barınak oluyordu. Ayrıca bir çok binaya yapı malzemesi sağladı. 1452 yılında Papa V. Nicolaus, Vatikan’daki binalarda kullanmak üzere 2500 araba mermer taşıttı. Ancak 1744 yılında Papa XIV. Benedictus, arenanın tam ortasına bir haç dikip uyardıktan sonra bu yağmalar son buldu.

 Jean-Leon Gerome'un bu tablosu üzerine baş parmağın aşağı olması izleyicilerin kan görmek istedikleri anlamını yaratmıştır. Ancak son yapılan araştırmalarda; gladiyatörün rakibini öldürmesi için yapılan hareketin baş parmağın boğaza doğru işaret edilerek yapıldığı anlaşılmıştır.

8 Ekim 2010 Cuma

Roma III

BÜTÜN YOLLARA ROMA'YA ÇIKAR


Roma Yol Sistemi


İmparatorluğun genişlemesi, Roma’yı Akdeniz çevresindeki bütün ülkelerle ekonomik, politik ve askeri ilişkiler kurmaya itti. En ücra bölgeleri birbirine bağlamak için büyük bir yol sistemi kurma düşüncesi geliştirildi. Böylece pek çok bakımdan modern karayolları ağının iskeleti sayılan antik dünyanın en büyük projelerinden biri gerçekleştirildi.

En eski ve şöhretli Roma yolu olan Via Appia İ.Ö. 312 yılında Roma’da nüfus, mülk ve töre işlerine bakan görevli Appius Claudius tarafından Roma ve Capua’yı birleştirmek için yaptırıldı. Bu yol daha sonra Brindisi’ye kadar uzatıldı ve yüzyıllar boyunca güzellik ve teknoloji örneği olarak kaldı. Bu yolun inşasını diğerleri takip etti. Umbria’yı aşarak Roma’yı Rimini’ye bağlayan Via Flaminia (İ.Ö. 220) ve 280 kilometre uzunluğundaki Rimini’den Piacenza’ya ulaşan, Orta İtalya ile bereketli Padana Ovası arasındaki trafiğin gelişmesini sağlayan Via Emilia gibi.

Bir yol çoğunlukla askeri nedenlerden ötürü inşa ediliyordu; birliklerin veya habercilerin hızlı yer değiştirmelerini sağlamak ve yeni ele geçirilmiş topraklarda Roma egemenliğini sağlamlaştırmak için. Bununla birlikte, kısa süre sonra yeni yollar ticari trafik için önem kazanacaktı.

Yol ağının genişlemesiyle birlikte, atlı kuryelerin hizmet verdiği bir posta servisi kuruldu (cursus publicus). Augustus, her 30-40 kilometrede bir kuryelerin atlarını değiştirebilecekleri ara istasyonlar (stationes) kurarak bu kurumu geliştirdi. İyi bir kurye, günde 150 kilometre yol alabiliyordu. Servis bir süre için sadece devlet yazışmaları için kullanıldı. Ama Nerva ve Traianus dönemlerinde özel yazışmalar da ulaştırılmaya başlandı.



Karayolu seyahatleri genellikle oldukça yavaştı. Bir keresinde Tiberius 320 kilometreyi 24 saatte gidebilmişti. Caesar ise Galya’dan Roma’ya dönmek için bir hafta harcamıştı. Şair Orazius Roma- Brindisi arasındaki mesafeyi 12 günde almıştı ki bu da günde ortalama 50 kilometredir.




           Roma Mil taşı

Seyahat etmek çoğu zaman yorucu ve riskliydi, özellikle geceleri haydutların saldırması tehlikesi vardı. Haberciler geçtikleri bölgelerde yöneticilerin sağladıkları bir muhafız ile ilerliyor ve hazine sayılabilecek para karşılığında konaklama imkanı bulabiliyordu.

Sıradan bir yolcu için ise, kuşkusuz böyle bir koruma söz konusu değildi. Orazius’a göre aç gözlü meyhaneciler tarafından işletilen pis ve ıssız hanlarda yolcular boğazlanmazsa soyulma riski ile karşı karşıya idi. Yolculuğu sonlandırmayı becerebilenler ancak birkaç arkadaşla birlikte yolculuk eden ve aynı odayı paylaşanlardı. Belki de bu yüzden ünlü coğrafyacı Strabon çoğu yeri görmeden, duydukları ile yazmıştır.

Roma yolları teknik olarak o kadar başarılıdır ki üzerinden 2000 yıl geçmesine rağmen hala üzerinde ot bitmemiştir. Bizde ise bir kaldırım yada asfalt yolda bile bir sene içinde ot bitebilmektedir. Bu da bize her şeyin teknoloji olmadığının en güzel kanıtıdır.





6 Ekim 2010 Çarşamba

Güz



Aslında son yıllarda tüm mevsimleri tek tek sevdiğimi farkettim. Her mevsim değişimi beni hem hüzünlendiriyor, hem de mutlu ediyor. Ancak Güz'ün bende yeri biraz daha farklı. Aslında giyimde sarıyı sevmeme rağmen, doğada sarı rengi çok seviyorum. Ne kadar sarı yapraklar hüzün verse de, bana aynı zamanda bir huzur veriyor. Mevsim yazdan güze dönünce, havalar serinler, güneş sizi ısıtır ama yakmaz, rüzgar sizi üşütür ama dondurmaz... Güzde kitap okumak, Bach dinlemek güzeldir... Güz güzeldir...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails