SUÇ VE CEZA ARENASI
Colesseum, Romalılar için sadece bir eğlence yeri değil, aynı zamanda intikam alınan ve adalet uygulanan bir yerdi. Burada Roma İmparatorluğu’nu ele geçirmek isteyenlere neler olacağının mesajı veriliyordu ve iyi kötüyü her zaman yeniyordu.
Oval şekilli bu görkemli yapının uzunluğu 188 metre, genişliği 156 metre, yüksekliği de 48,5 metre idi. Yapıyı toplam 400.000 ton harç bir arada tutuyor ve duvarlar ile sıralar beyaz traverten ve beyaz mermerle kaplI.
Oval arena 86 metre uzunluğunda ve 54 metre genişliğinde. Zemin tahtalarla döşemiş ve kumla kaplanmış. Bunun altında malzeme odaları, silah depoları, gladyatörler, esirler ve ölümle yargılanan suçluların hücreleri yer alıyordu. Hemen yanında aslan, leopar, ayı ve rakibini öldürmek üzere yetiştirilen vahşi köpeklerin tutulduğu ahırlar bulunuyordu.
Colosseum’un ilginç bir özelliği vardı: Arena, özel bir kanal sistemiyle göle dönüşebiliyordu. Zemindeki tahta kaplamalar kaldırılarak bodrum kat suyla dolduruluyordu. Küçük savaş gemileri bu göl üzerinde ölümüne deniz savaşı yaparak seyircilere görsel bir şölen sunuyorlardı. Savaştan kaçıp suya atlayanlar sudaki timsahlara yem oluyorlardı.
Colosseum’daki oturma düzeni, Roma toplumundaki hiyerarşinin önemli bir göstergesiydi. Arenanın hemen önündeki özel locanın kuzey tarafında imparator, hemen onun karşısındaki şeref locasında ise valiler ve belediye meclisi üyeleri oturuyorlardı. Sonraki sıraya senatörler, rahipler, soylular oturmaktaydı. Yukarıya doğru sivillerden ayrı olacak şekilde askerler oturuyordu. Bu bölümde imparatorluk ailesinin kadınları ve Vesta tapınağı rahibelerinden başka kadın oturamıyordu. Kızlar ve kadınlar üst sıralara oturuyorlardı. Geriye fakirler ve kölelerin gösterileri ayakta izleyebildikleri 5000 kişilik bir yer kalıyordu. 50 dizi halindeki sıralar 37 derecelik bir eğimle yükseldiği için arena her yerden rahatlıkla görülebiliyordu. İzleyicileri yakıcı güneşten koruyabilmek için tente çekiliyordu.
Güvenliğe önem veriliyordu. 80 tane girişi kapısı olan Colesseum’un bir kapısı imparator ve mahiyetine ayrılmıştı. Diğer kapıların numarası ve oturma yeri numaraları davetiyelere yazıldığı için gösteri izlemeye gelenler oturacakları yerleri kolaylıkla bulabiliyorlardı. Aynı şekilde gösteri bitiminde alan, her hangi bir karışıklığa izin vermeden boşalıyordu.
Çok sayıda olumsuzluk da yaşanmıştı. İlk başta tahtadan yapılan Colesseum hatalı statik hesaplamalar, kötü işçilik ve kötü malzeme nedeniyle çökmüş ve yanmıştı. En son İ.S. 64’de imparator Neron zamanında yanınca Colesseum’un taştan yapılmasına karar verildi. İmparator Vespasian zamanında başladığı için “Flavium” diye adlandırıldı.
Colesseum’daki gösteri önce vahşi hayvanların birbiriyle yada insanlarla yaptıkları dövüşlerle başlıyordu. Profesyonel hayvan dövüşçüleri bu konuda eğitim aldıklarından kendilerini nasıl savunmaları gerektiğini iyi biliyorlardı. Ama çoğu dövüşçü bu konuda hiç bir bilgisi olmayan dolayısıyla hiçbir kurtulma şansı olmayan suçlular yada savaş esirleriydi. Hayvan dövüşlerinin ardından arenada mahkeme kararları yerine getiriliyordu. En hafif ceza teşhirdi. Bir görevli suçluyu arenada dolaştırıp ne ile suçlandığını ilan ediyordu. İnsanlarda ayıplayıp yuhalıyorlardı. Sırada demir ile dağlanacak yada kırbaçlanacak suçlular vardı. Ölüm cezası farklı şekillerde yerine getiriliyordu. En korkulanı vahşi hayvanlar tarafından parçalanmaktı. Cellat suçluyu bir direğe hareket edemeyeceği şekilde bağlıyordu. Daha sonra aslan, panter yada köpek gibi günlerce aç bırakılmış hayvanlar suçlunun üstüne salınıyordu. Hayvanlar tarafından tamamen yenemeyen bedenler doktorlar yada tıp öğrencileri tarafından incelenmek üzere ceset salonuna bırakılıyordu.
İnsanları tamamen karamsarlığa boğmamak için arada pandomim, mitolojik gösteriler yapılıyor yada çeşitli ülkelerden gelen fil, sincap, zebra, zürafa gibi değişik hayvanlar gösteriliyordu. Ancak gösterilerin en can alıcı noktasını öğleden sonra başlayan gladyatör dövüşleri oluşturuyordu. Gladyatörler parlak zırhları içinde arenaya çıkıyorlar, imparatoru selamladıktan sonra dövüşe başlıyorlardı. Gladyatörlerin büyük bir bölümü yargılanarak buraya gönderilen suçlulardan oluşuyordu. Özel okullarda yetiştiriliyorlar eğer sağ kalabilirlerse özgürlüklerine kavuşabiliyorlardı. İçlerinde suçu olmayıp şan ve şöhrete kavuşarak yükselmek isteyen gönüllülerde vardı. Ama bunlardan çok azı, sonunda sosyal bir statüye kavuşuyorlardı. Geri kalan çoğunluk ise savaş esiriydi. O güne kadar eline hiç kılıç almayanlar bile vardı. İmparatorun selamlanmasından sonra üç çatallı mızrağı ve ağıyla “retiarier”ler; başlık, kılıç ve kalkanıyla “secutor”lar ikişerli yada grup olarak dövüşmeye başlıyorlardı. Müzik ile ortam ısınıyor ve gösteri akşama kadar sürüyordu.
Şimdi Colosseum olarak bilinen Flavium amfitheatrı, Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile sessizliğe gömüldü. Depremler zarar verse de küçük zanaatçılar ve evsizler için bir barınak oluyordu. Ayrıca bir çok binaya yapı malzemesi sağladı. 1452 yılında Papa V. Nicolaus, Vatikan’daki binalarda kullanmak üzere 2500 araba mermer taşıttı. Ancak 1744 yılında Papa XIV. Benedictus, arenanın tam ortasına bir haç dikip uyardıktan sonra bu yağmalar son buldu.
Jean-Leon Gerome'un bu tablosu üzerine baş parmağın aşağı olması izleyicilerin kan görmek istedikleri anlamını yaratmıştır. Ancak son yapılan araştırmalarda; gladiyatörün rakibini öldürmesi için yapılan hareketin baş parmağın boğaza doğru işaret edilerek yapıldığı anlaşılmıştır.
Off ben de gidip gezmeyi çok istiyorum oraları!
YanıtlaSilbende :)
YanıtlaSil