Antikçağ sonlarında felsefeye dayanarak dini bir dünya görüşü geliştirme denemelerinden ilki olan Yeni-Platonculuğun, kendisinden sonraki gelişme üzerinde büyük etkisi olacaktır. Çünkü bu çığır, batı ve Doğu mistizmlerinin başlıca kaynaklarından biridir ve Rönesans ötelerine kadar Platon felsefesi daha çok Yeni Platonculuk kılığında ele alınacaktır.
Bu çığırın kurucusu Plotinos’tur (203-270). Plotinos felsefesini Platon’a dayanarak açıklamaya büyük değer verir; kendi düşüncelerini hep Platon’un yapıtlarındaki bir yere dayatarak yorumlamayı dener; ayrıntılarında bile Platon’un bir öğrencisi olduğu inancındadır. Platon felsefesine bu çok sıkı bağlığından başlattığı çığırda yeni Platonculuk adını almıştır. Ama Pltotinos’un öğretisinde Aristoteles ve stoa’nın da etkisi var.Plotinos Doğu ve Hint bilgeliliklerine büyük bir ilgi duymuştur; Bunları yerlerinde öğrenmek için yolculuklara da çıkmıştır. Buralardan etkiler aldı mı; pek belli değildir. Buna karşılık gününde Hıristiyan Gnostikleri ile savaşmıştır. Kendisinden sonra da Yeni-Platonculuk, gittikçe yayılıp yerleşen Hıristiyanlığa karşı paganizmin başlıca savaş alanı olacaktır.
Plotinos, başlıca hocası Ammonius Sakkas’ın etkisinde kalmıştır. Ammonius Sakkas hakkında pek bir şey bilinmemektedir. Kendisine çuval hamalı adı takıldığına göre yoksul bir kimse olmalı. Önce Hıristiyanmış sonra Hıristiyanlıktan çıkarak kendini felsefeye vermiş. Öğretici ve insan olarak öğrencileri üzerinde çok büyük bir etkisi var. İşte İskenderiye de 28 yaşında iken felsefeye büyük bir ligi duyup çeşitli filozofları dinleyen ancak hiç birini beğenmeyen Plotinos sonunda aradığı öğretiyi ve öğreticiyi Ammonius Sakkas’ta bulmuştu on bir yıl onun yanından ayrılmamış, onun en yakın dostu ve öğrencisi olmuştur.
Plotinos Mısır’da Lykopolis’te doğdu. Ailesinden pek bir şey bilinmiyor. Kendisi bunların sözünü etmez, bu gibi şeyleri umursamazmış. Çok sade dünya zevklerinden uzak bir hayat yaşadı. Ömrünü pek özlediği Tanrı’ya yükselme çabası içinde geçirdi. “Bir beden içinde barındığı için utanırmış” öylesine maddeden uzak kalmak istermiş. Onun iin resminin, heykelini yaptırmazmış. O günlerde pek değer verilen İran ve Hint bilgeliğini yerinde öğrenmek için İmparator Gordianus’un İran seferine katıldı. Sefer başarısızlıkla sonuçlanınca kaçarak kurtuldu. Bir yıl sonra Roma’ya yerleşerek ömrünün sonuna kadar burada dersler verdi. Kendisine bağlılığı dini bir saygı derecesine vardıran bir çok öğrencileri Roma’da sözü geçen kimseleri arasından dost ve koruyucuları oldu. Bir ara İmparator Gallienus, Platon’un düşündüğü gibi örnek bir devlet kursun diye ona bir yer vermeyi düşündü ancak çevresindekiler engel oldular.
Yapıtları: Plotinos’un ölümünden sonra öğrencisi ve Yeni- Platoncu felsefeyi geliştirenler arasında önemli bir yeri olan Porphrios kalan -çeşitli vesilelerle yazılmış- 54 parça yazıyı her birinde 9 bölüm bulunan 6 kitap halinde bir araya toplamıştır. Onun için yapıt Ennead’lar (Dokuzluklar) adını almıştır.
Plotinos’un öğretisinin baş özelliği her türlü materyalizme tam bir tutarlılıkla ve kesinlikle karşı çıkmasıdır. Bu felsefeye göre asıl gerçek nesnelerin kendisi şu varlıkta etkileyen her şey cisimsel değildir, salt tinsel niteliktedir. Cisimler dünyası o görünmeyen tinsel dünyadan üzerine bir parıltı vurursa ancak değer kazanır, güzel olur. Bu felsefenin ana düşüncesi budur. Plotinos’un özgün bir başarısı olan estetiğin çıkış noktası bu anlayıştır. Bir cisim diyor Plotinos “güzel” iken “çirkin” olabilir. Demek cisim özce güzel değildir. “Güzelliği” cisim kendi dışından edinir ancak “güzellik”ten pay alırsa “güzel” olabilir; maddeye giren tinsel varlık başka bir deyişle onu biçimlendiren idea cismi “güzel” yapar; idea’sının ereğine uyan bir “birlik” olursa cisim “güzel” olur. Bizim için bir şeyi güzel ya da çirkin yapan nedir? Güzel duygusunu temeli ruhun güzel’i görünce onunla kendisi arasında bir yakınlığın bir uyumun olduğunu yaşamasıdır. Bir cinsi önümüzde yabancı ve aykırı bulursak ona çirkin deriz. Demek objeyi güzle yapan ruh ile içten bir yakınlığı olması bu yakınlığın sezilmesi ve bundan duyulan sevinçtir.
Ruh öğretisi Plotinos’un felsefesinden çok önemli bir yer tutar. “Ruh” kavramı dini felsefelerde çok büyük bir yeri vardır. Ruh’un ne olduğu tutumunun ne olması gerektiği, ölümsüzlüğü, ölümden sonraki var oluş biçimi gibi sorular Yeni-Platonculuk tipindeki dini renkli felsefelerin başlıca sorunlarıdır. Plotinos’a göre ruh ve bedenden oluşmuş insanda ruh bedeni bir araç gibi kullanır. Beden bileşik bir nesnedir. Ruh ise bileşik olamaz, ruh bölünemez bir birliktir. Tek tek ruhların yanında bir de evren ruhu (Kosmon Psyhke) var. Ruh’un üstünde de Nous’un dünyası yükselir. Nous düşünülen dünyadır; bu aşamada idealar ile bunları düşünen Nour (Tin) vardır.
Plotinos’un ölümünden sonra yapıtlarını yayınlamış olan en önemli öğrencisi Porphyrios (232-304) hocasının öğretisini anlatmaya, temellendirmeye ve savunmaya çalışmıştır. Porphyrios’un bir öğrencisi olan Suriyeli Iamblikhos, Plotinos’un felsefesini polytheizmin teolojisine temel yapmak istemiştir. Bu spekülatif teoloji Hıristiyanlıktan başka bütün antik dinleri sistematik bir bütünde toplamayı böylece din akımını bir sonuca vardırmayı göz önünde bulunduruyordu. Iamblikhos’un öğrencileri arasında İmparator Julianus’da vardır. İmparator Julianus polytheizme dönmüş ve gittikçe yayılan Hıristiyanlığa karşı Roma dinin Yeni-Platonculuğa dayanarak kurtarmaya çalışmıştır. Yeni-Platonculuğun Suriye kolu dışında bir de Atina kolu vardır.
529 yılında Justinianus Yeni-Platoncu tutumunda olan Atina’daki Akademia’yı kapadı; Hıristiyanlığa aykırı diye Yunan felsefesi okutulmasını yasakladı. Bu da Antik felsefenin sona ermesidir. Böylece bu tarihten sonra bin yıl sürecek Ortaçağ’da dini inanca bağlanılacak, Tanrının kendisini açması olarak anlaşılan vahyin sözü dinlenecektir. Rönesans’a (yeniden doğuş) kadar böyle devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder