14 Aralık 2011 Çarşamba

Apollon Bilicilik Merkezleri


Apollon'un esinlediği ön görme yetisiyle insanlar kadın yada erkek "mantis" yani bilici, kahin olur. Bu yeti bilicilik merkezlerinin doğmasına ve bu merkezlerin zenginleşmesine neden olmuştur. Delos övgüsünde Leto bu kurak ve kayalık adacığa parlak bir gelecek müjdeler:

Senin olursa okçu tanrı Apollon'un tapınağı
Görürsün insanlar yüzlük kurbanlarla nasıl buraya gelir
Nasıl toplanır insanlar burada ve dumanlar tüter
Yanan yağlı etlerden hiç durmadan
Madem senin bu toprağında hiç bereket yok
Sen de beslenir semirirsin başka elden

Bir tanrıçanın ağzından dile gelen bu modern turizm anlayışı Yunanistan'da çok tutulmuş olup Delphoi bu politikayı benimsemiştir. Böylece bilicilik merkezleri göz kamaştırıcı bir zenginlik toplamışlardır. Ancak en eski bilicilik merkezileri Anadolu'da görülür. Boğazlardan başlayarak tüm Ege ve Akdeniz kıyılarında pek çok bilicilik merkezleri vardı. Bunların çoğunun izi silinmiştir. Bunların içinde izleri hala ayakta kalan ve hayranlık uyandıran Didyma vardır.


Troya'nın yanıbaşında Thymbra'lı Apollon tapınağı vardır ki orada tanrı Kassandra ile Helenos'a esinlemiştir biliciliği. Daha sonra Khrysei, Killa, Zeleia vardır yerleri tam olarak bilinmeyen bu yerleri Gryneion, Erythrai, Klaros ve Didyma izler. Tanrının doğum yeri olan Patara ve tüm Ksanthos vadisine yayılmış bazı merkezler ile pek çok Lykia kenti bilicilik merkezi olarak anılır.

Erythrai bilicisi Sibylla adıyla tüm dünyaya ün salmıştır. Bu kentten yola çıkan kolonciler Roma'ya kadar taşımışlardır Sibylla'yı. 


Pythia rahibesi

Yunanistan'da Delphoi merkezinin kuruluş efsanesi şöyledir: Apollon doğar doğmaz başının üstünden kuğu kuşları uçmaya başlamış tanrı Zeus da oğluna kuğuların çektiği bir araba, başına bir altın külah ve eline de bir rebap vermiş gidip Yunanistan'da bir tapınak kurmasını buyurmuştur. Ama kuğular onu Hyperbore'liler ülkesine uçurmuşlar orada bayram, şenlik içinde yaşamış ve sonra Yunanistan'a gelmiş. Önce Boiotio'da Telphusa pınarının yanıbaşına kurmak istemiş tapınağını periden izin almayınca Korinthos körfezinin kuzeyinde Parnassos dağının eteğinde yer yer ormanlarla örtülü yemyeşil bir ovaya inmiş. Burada tanrıça Themis'e adanmış bir sunak varmış. Tanrıça o sunakta kehanetini verirmiş. Ne varki o bölgeyi bir ejdarha kasıp kavurmaktaymış Python denilen bu canavar tüm ekinleri yok etmekteymiş. Efsaneye bu canavarı Hera musallat etmiş o bölgeye. Apollon Python'u öldürmüş ve öldürdüğü yere bilicilik merkezini kurmuş. Delphoi tapınağında dünyanın göbeğin (omphalos) sayılan bir çukurun üstüne bir üç ayak üstüne oturan bilici kadın Pythia oradan soluduğu gazların tesrinde kalarak fal vermeye başlar ve böylece en ünlü bilicilik merkezi olur.

1 Aralık 2011 Perşembe

Apollo 1: NASA'nın En İğrenç Sırrı

Ocak 1986... Tüm Dünya korkuyla "Challenger" mekiğinin 7 kişilik mürettebatıyla birlikte patlayarak yok oluşunu izledi. Bu felaketin ardında karanlık politik oyunlar, maddi çıkarlar vardı ve Amerika Uzay Kuruluşu NASA'nın itibarını ciddi bir biçimde zedelemişti. Ama bu NASA'nın kayıtlarına giren tek talihsiz olay değildi. 1967 yılında Cape Canaveral'da yaşanan bir başka felaket kamuoyunun inancını sarsmış ve Apollo'nun aya iniş projesini iptal edilme noktasına getirmişti.

Apollo projeleri yalnızca Soğuk Savaş'la ilgili değildi. Bu roketlerin varlığı milyarlarca dolarlık verginin uzay araştırmaları için harcanmış olduğunun ve dünyadaki en güçlü askeri-sanayi kuruluşları arasındaki acımasız rekabetin de göstergesiydi. Apollo'nun bazı büyük başarılarının ardında bile parasal çürümenin doğurduğu gizli anlaşmalar vardı. İşte bu yasadışı oyunlardan bir tanesi de üç astronotun yaşamına mal olmuştu.

Herşey NASA'nın parasının peşinde olan uzay aracı şirketleri arasında planlanmış ihale savaşı ile başladı. 1963'te "North American Aviation" şirketi Satürn ay roketinin yapımının ikinci aşamasını yürütüyordu. 3 milyar dolarlık bu proje NASA için bir prestij işiydi. Ne var ki şirket daha çok para istiyordu. Bu nedenle Satürn'ün tepesine konacak kapsülü yapmak için de başka bir teklif verdi.

Üst düzey NASA yetkilileri şirketin Satürn üzerinde çok fazla çalıştıklarını  öne sürerek şirketi geri çevirdiler. Onlara daha çok iş vermenin programdan pay almak isteyen diğer şirketlere haksızlık olacağını belirttiler. Apollo sözleşmesi rakip firma "Martin Marietta" ile yapıldı. NASA mühendisleri söz konusu iş için en iyisinin bu şirket olduğunu düşünüyorlardı ama NASA başkanı James Webb bu kararı reddetti ve Apollo işin North America şirketine verdi. Şirket şimdi 7 milyar dolarlık bir sözleşme yapmıştı. Bu miktar toplam Apollo-Satürn donanım masrafının yarısına, Apollo programına harcanacak paranın da üçte birine eşitti.

1964'ten sonra North American, Apollo projesini geliştirirken sorunla karşılaştı. Yönetimin kesinlikle yetersiz olduğu söyleniyor ve şirketin mühendisleri sürekli olarak yapım kalitesi hakkında tartışıyorlardı. NASA, dünyaya Apollo'nun yapımının çok iyi gittiğini ve astronotların bir an önce onu uçurmak için sabırsızlandıklarını duyururken, astronotlar  tam tersine örnek kapsül tasarımının çok kötü olduğunu vurguluyorlardı.

Hatta onlardan biri olan Gus Grissom kapsül ile ilgili olarak "İşe yaramaz bir alet" yorumunu yapmıştı.


26 Ocak 1967 tarihinde Grissom ve kabin arkadaşları Ed White ve Roger Chaffee Satürn'ün yarısı kadar olan bir versiyonun  üzerine tırmandılar. Bunun rutin bir deneme işlemi olması gerekiyordu. Tüm sistemler çalışırken fırlatma için geri sayım yapılacak ama motorlar ateşlenmeyecekti.

Astronot Chaffee kapsüle tırmanırken içersinin ekşimiş süt koktuğunu hissetmişti. Sonra radyo sistemi bozuldu. Bunu üzerine Grissom "Daha yerdeyken bağlantı kurulamıyorsa uçuş ekibiyle uzaydayken nasıl haberleşeceğiz?" diye bağırdı. Teknisyenler Apollo'nun ağır kapısını kapatıp astronotları içeri kilitlerken ortam oldukça gerilmişti.

Akşam saat 6.30'daki teste 5 saat kala Chaffee'nin cızırtılı sesi kapsülün içinde bir yangın çıktığını bildirmişti. Birkaç saniye sonra muhtemelen White'ın sesi "Hey biz burada yanıyoruz" diye bağırdı bundan sonra kaygı verici bir sessizlik oldu.


Aniden kapsülün kenarı çatlayarak açıldı. Rokete ulaşımı sağlayan seyyar servis kulesinin üst kısmı duman ve alev içinde kaldı. Fırlatma kulesinin üzerinde bulunan fırlatma yer ekibi kapsüle ulaşmak için büyük çaba harcadı. Ancak dumandan geçilmiyordu ve sıcaklık dayanılmaz derecedeydi. Kapsül kolay çıkışa imkan vercek şekilde yapılmamıştı. Ekibin kapıyı dışarıdan açması tam 4 dakika sürdü. Ne var ki astronotların hepsi ölmüştü.


Tam o sırada North America Şirketi üst düzey yöneticileri NASA Başkanı ile yemek yiyiorlardı. Üstelik konuşulan konu Apollo'yu zamanında bitirdiklerinde alacakları ikramiyeydi. Aniden yanlarına gelen haberci konuşmayı böldü ve Nasa Başkanına kötü haberi verdi.


Sonraki bir kaç ay NASA teknik bir araştırma yürüttü. Araştırmacılar pek çok yangın riskinin gözardı edildiğini ortaya çıkardılar. Apollo'nun kabini saf oksijenle doldurulmuş olmasına rağmen kimsenin aklına bir patlama ihtimali gelmemişti. Özel eşyaların konulacağı bölümler kolay alev alabilir maddelerden yapılmıştı. Koltuklarda yanabilir kumaş ile döşenmişti.Yerde ise plastik paspaslar vardı bunlar adeta bomba etkisi yaratmıştı.




Açıkça ortaydı ki NASA tehlikeleri önemsememişti. Peki yangını başlatan şey neydi? İşte bunun sorumlusu North American'dı. Apollo'nun içinde bilgisayarları diğer cihazları ve çevre kontrol sistemlerini birbirine bağlayan yüzlerce kilometrekarelik elektrik teli vardı. Dikkatsiz fabrika mühendisleri bunları birbirine paralel kümeler halinde yerleştireceklerine karmakarışık bir şekilde ortalığa saçmışlardı. Tellerden bazıları yıpranmıştı. Rokete güç verildiğinde eriyen izolasyon, kabinin içinin kötü kokmasına neden olmuştu. Astronot Chaffee'nin şikayet ettiği koku gelen felaketin ilk sinyaliydi.


Sonunda bir kıvılcım çaktı. Washington'daki politikacılar NASA'nın North American'la olan ilişkisini kendileri araştırdı. Ortaya çıkan sonuç bazı çevrelere çıkar sağlayan gizli bir anlaşmaydı.


Araştırmanın ilk durağı madeni para ile çalışan otomatlardı. Farklı fabrikalardaki 40.000 North American çalışanı kahve ve yiyeceklerini Serv-U şirketinin makinalarından alıyordu. Serv-U'nun sahibi Fred Black ticaret lobilerini adamıydı. Uzay yarışındaki masrafların karşılanmasına perde arkasından destek veriyordu. Black'in en önemli müşterilerinden biri de North American'dı. Politikacıları ikna ederek NASA'nın anlaşmalarını North American'la yapmasını sağlamıştı.


Black büyük bir petrol ve nükleer yakıt şirketinin sahibi olan Senatör Robert Kerr ile yakın temastaydı. 1963 yılında Black, NASA'nın Apollo'yu gerçekten Martin Marietta'ya vermek istediğin anlamış ve hemen Kerr'e telefon etmişti. Sonuç: North American Kerr'in eyaleti Oklahoma'da bir roket fabrikası kurmuştu. Yerel işlerdeki artış Kerr'in bir sonraki seçimlerde senatör seçiminde daha çok oy almasını sağlayacaktı. Bu sırada Black Oklahoma'daki "Fidelity Bankası"ndan çok uygun şartlarda, teminatsız yarım milyon dolarlık kredi almıştı. Bankanın sahibi Senatör Kerr'di. Zincirin son halkası ise NASA'ya 1961 yılında üst düzey yönetici olan James Webb, Oklahoma'da Kerr'in şirketinde müdürdü. Kerr onu NASA'nın başına bir takım politik oyunlarla getirmişti ve şimdi kendisine bir iyilik yapmasını istiyordu. Bu da Apollo projesinin North American'a verilmesiydi.


1964 yılında FBI araştırmacıları Fred Black'in peşine düştüler. Onun Kerr - Mcgee şirketi ile olan telefon konuşmasını kaydettiler. Konuşma Apollo kontratının gizli ve çıkara dayalı bir anlaşma olduğunu kanıtlıyordu.


Fred Black, North American'dan kovuldu ve anlaşma maddelerine uymadığı için şirket tarafından mahkemeye verildi. Mahkemede hakim "Black şirketi tarafından günah keçisi ilan edildi" dedi.


Webb tüm eleştirileri mümkün olduğunca kendine çekerek NASA personelini korumaya çalıştı. Politikacılar sert eleştirilerde bulundular. North American fabrikası üzerine hazırlanan raporda şirketin standartların çok altında kaldıkları belirtildi.


Daha sonra mahkemede Webb 1965 yılında hazırlanmış olan raporu görmediğini söyledi. North America anlaşmayı yasadışı yol ile elde etmişti. Aslında işi yapacak kapasitede değillerdi.


Webb hatasını kapatmaya çalışıyordu, North American'a kendilerine çeki düzen vermezlerse anlaşmanın tamamını iptal edeceğini söyledi. Aslında bu büyük bir kumardı. Fişi çekseydi belki hiç bir zaman Apollo aya gidemeyecekti. Başkan Kennedy'nin koyduğu o meşhur tarih 60'ların sonunda bitiyordu. Şirket mesajı aldı ve kapsülleri güvenli hale getirdiler ve Apollo'lar büyük bir başarı kazandı nihayet 1969 yılında aya ayak basıldı. Webb bu olaydan altı ay önce sessizce istifa etti.


Olan hiç bir suçu olmayan astronotlara oldu güvenliklerini hiçe sayıp, sadece birilerinin para kazanma hırsının kurbanı oldular.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails